Asiye Türküsü Kimin


Trabzon'luların bu türkümüzü sahiplenmesi ve ünlü bir dizide Asiye Türküsünün Trabzon türküsü olarak gösterilmesinden dolayı maalesef bir değerimizi daha Trabzona kaptırdık .. Herşeyiyle bize bu topraklara ait olan bu türkü maalesef Türkiye genelinde Trabzon türküsü olarak biliniyor

Hala Asiye Türküsünü Trabzon türküsü zannedenlere aşağıdaki Hayrettin Günay'ın hazırladığı yazıyı okumalarını tavsiye ederim

Türkülerimiz,belkide yaşayan en gerçek tarih.hani derizya her türkü bir tarih,işte onlardan biri.1973 yılından bu yana TRT reparturlarına giren ancak çok öncesi olan bir türkü gibi klasiği.Biz tek bir kelimesine dahi dokunmadan torunu sevgili Sündüz Kuğu'nun kaleminden sizlere aktarıyoruz..Sağolasın Sündüz,türkülerimiz adına..!

Özellikle çok izlenen bir dizi filmde okunmasından sonra sevildi, dilden dile dolaşmaya başladı “Ağasarın Balını” türküsü. Görele türküsü olan ürünü, TRT sanatçıları dışında söyleyenlerin tümü Görele-Giresun ağzıyla değil de Trabzon ağzıyla okuyor. Öyle ki bu yanlış söyleyiş Görele’li gençleri bile etkiliyor: Onlar da kendi türkülerini başka yöre ağzıyla söylüyorlar… Bizde salt türküde şarkı da değil; edebiyatta, sanatta, tarihte… kısacası nerdeyse her konuda kulaktan dolma bilgilerle yetinmek anlayışı en belirgin özelliklerimizden…

Ağasarın Balını türküsünü yıllar önce Görele’nin önemli sanatçılarından müzik öğretmeni Nazmi Özdemir’den dinlemiş, sözlerini de yazmıştım.”Görele Türküleri” dosyasına yerleştirmiştim. Nazmi Özdemir(1937-2000) türküyü kemençe çalarak söylemişti… Ağasarın Balını üstüne söyleştik Nazmi Özdemir’le. Türkünün oluşum öyküsünü anlatmıştı çalıp söyleyerek.

Bir köyden düğünden gelirken duymuştu türküyü. Bir çoban söylüyormuş. Oturup dinlemiş Nazmi Özdemir. Çok etkilenmiş. Yüreğine, beynine yerleştirmiş türküyü… Çalmış söylemiş günlerce. Sonra da öğrencisi olan TRT sanatçılarından birine vermiş okusun diye. O sanatçı okumuş türküyü:

“Ağasarın balını da
Gel salını salını
Adam cebinde daşır

Senin gibi gelini” girişinden sonra yinelenen, kavuştak olarak kullanılan üçüncü- dördüncü dizelere eklenen “Oğul Memed’im ol” dizesini, türküyü kendisine veren öğretmeni Nazmi Özdemir’e adayarak, “ Oğul Nazim’im ol" a dönüştürmüş...


Türkünün notalarını İstanbul Radyosu keman sanatçısı Kemal Caba’dan rica etmiştim. Sağolsun, notanın fotokopisini gönderdi. Nazmi Özdemir’den yazdığım sözlerle, Kemal Caba’nın gönderdiği “TRT Müzik Dairesi Yayınları.2053” başlıklı notadaki sözler aynı.

Nota fotokopisinde anlayamadığım, öğrenmek için ısrar ettiğim bir şey var: Yanılmıyorsam türkü notalarında; yöre adı, kimden alındığı(kaynak kişi), derleme tarihi, derleyen, notaya alan gibi bilgilerin yazılması gerekli. Örneğin, Biz Hepimiz Üç Kardaş, Görele’den O Yanı, Fındık Attım Harmana, Püsküllüdür Ala Gürgenin Dalı, Atmacayı Vurdular, Çavuşlu Diye Diye… gibi Görele türkülerinde bu kurala uyulmuş. Bu tür bilgilerin zorunluluğu “derleme yöntemiyle” ilgili. Ağasarın Balını türküsünde, bendeki fotokopiye göre bu zorunlu bilgiler yok. Salt, elyazısı, büyük harflerle: GİRESUN-GÖRELE, ÖMER AKPINAR- AĞASARIN BALINI” yazılı… Düşündürücü. Bu konuda bilgisi olanlarla tanışarak yazışabilirsek sevineceğim.

Türkülerin konuları, çıkış kıvılcımları, öyküleri var. Şiirle(söz) müziğin kaynaştığı, adını ulusumuzdan alan, bizi yansıtan, kimliğimiz olan türkülerimizi öğrenmeliyiz, söylemeliyiz, baş tacı etmeliyiz. Korumalıyız onları. Türkçemizin, düşgücümüzün, beyin gücümüzün, dünya görüşümüzün, yaşantımızın, tarihimizin… ışıltılı bellekleri onlar…

TRT’de “ GİRESUN-GÖRELE, ÖMER AKPINAR, AĞASAR’IN BALINI” başlığıyla notalanarak belgeliğe alınmış türkümüzün “derleme aşamasıyla” ilgili kimi düşünceleri aktarmıştım. Şimdi türkünün biçim, içerik özelliklerini söyleşi konusu yapacağız.

Türkünün haneleri manilerden oluşmuş: Ağasar’ın balını/ Gel salını salını/ Adam cebinde daşır/ Senin gibi gelini… Sis dağının başları/ Kesme kesme daşları/ Adamı öldürüyu/ Nazlı yarin gaşları… Oy Asiye Asiye/ Tütün goydum kesiye/ Anan seni verecek/ Bir bağa pırasiye… Sis dağının başları/ Püfür püfür esiyu/ Baban bu yıl gurbanı/ Çifter çifter kesiyu…

İlk dörtlük, AABA; ikinci dörtlük, AABA; türküye adını veren üçüncü dörtlük, AABA biçiminde uyaklanmış. Bu uyaklanış biçimi bölgelerimizin tümü için geçerli geleneksel mani uyak biçimidir. Son dörtlük; ABCB biçiminde uyaklanmış. Bu uyaklanış, bizim yöreye, Doğu Karadeniz yöresine uygun, bu yöreye özgü mani uyaklanış biçimidir.

Görele’de, Giresun’da, Trabzon’da, Rize’de; mani biçimi iki çeşittir. Biri geleneksel (klasik) biçim (AABA), öteki yöreye özgü biçim (ABCB).

Ağasar’ın Balını türküsünde iki biçim de yer almış.

Türküler için kalıplaşmış kavuştak(nakarat) da bu türkümüzde dörtlükten oluşuyor. Her hanenin son iki dizesi yinelenerek, bu yineleyişe, “Ol Nazim’im ol” söyleyişi de eklenerek oluşturuluyor nakarat…

Türkünün sözcük dizilişine, uyaklarına baktığımızda doğal bir söyleyiş görülüyor. Bu söyleyişte zorlama sözcükler, uyak yapmayı kolaylaştıracak doldurma dizeler yok. Bilindiği gibi manilerin çoğunda ilk iki dize asıl söylenmek istenenin aktarıldığı üçüncü dördüncü dizeyi oluşturmak için, özellikle uyağı oluşturmada yardımcı, doldurma dizelerdir. Şiir güzelliğini yakalamış, sanat katına çıkmış manilerde ilk iki dizenin doldurma olmadığı; ilk iki dizeyle son iki dize arasında alttan alta bir bağ olduğu bilinir. Ağasar’ın Balını türküsünün manilerden oluşan dörtlüklerinde de bu özellik görülmekte. Şiir tadını yakalamış türküyü yakan… Aktarmak istediği olayla, duygularla sözler(dizeler) arasında söyleyiş güzelliğine dayalı uyum sağlamış.

Türküde Görele ağzının yansıtıldığı, sözcük seçiminde de olay duyguya dönüştürülürken çevreyle ilgili öğelerin kullanıldığı görülüyor: “Ağasar’ın balı, cebinde taşımak, çifter çifter kurban kesmek, Sis dağı adamı öldürüyu(çok sevmek anlamında), keseye tütün koymak, bir bağ pırasa(ya vermek)…

Dil yönünden, anlatım yönünden düzgün, etkileyici Ağasar’ın Balını.

İçeriğine gelince. İçeriğin biçimi oluşturduğu söylenir. Şiir katına ulaşmış, olağanüstü güzelliklere erişmiş türkülerde özle biçimin, bu öğelerle anlatımın kaynaştığı, bütünleştiği vurgulanır. Bu türkü için de geçerlidir bu yargılar.

Üç kişiye odaklı bu türkü: Asiye, Nazim(Nazmi-Mehmet), Nazmi’nin(Mehmet’in) anası… Türküyü yakan Nazmi’nin anası. Oğlunun ölesiye sevdiği Asiye gelin olmuştur, başkasına verilmiştir(gitmektedir)… Türküdeki insanı saran hüzün bu ayrılıktan gelmektedir. “Bir bağa pırasiye” verilmekteki alay”ı da ekleyerek yorumlayın artık kendinize göre türküyü…

Ama GÖRELE-GİRESUN AĞZIYLA söylemek koşuluyla

TRT’de TRT MÜZİK DAİRESİ YAYINLARI, 2053-GİRESUN-GÖRELE, ÖMER AKPINAR-AĞASAR’IN BALINI- başlığıyla notalanan; nota içinde,notanın bitiminde sözleri(şairi) yayımlanan türkümüzle ilgili düşüncelerini, yorumlarını önceki yazılarda okuyucularıma sundum. Yazı ile ilgili değerli eleştiriler yapıldı. Olumlu, olumsuz eleştiri yaparak konuya katkı sağlayan duyarlı, konuyla ilgilenen okuyucularıma teşekkür ederim. Bu yazıyla AĞASAR’IN BALINI denemesini noktalıyorum. TÜRKÜLER; halk edebiyatı,halk,bilim,halk müziği,dilbilim ürünleridir. Bunun sonucu, öncellikle türkülere bu alanların kurallarıyla yöntemleriyle yaklaşılır. Türkülerin oluşumunda üş aşama vardır: Birincisi türkülerin YAKILIŞIDIR. Asiye’nin sayın torunlarının anlattıkları, değerli Uğur Bilgi’nin yazdıkları birinci aşamayla, türkünün yakılışıyla ilgilidir. Kaynak kişide gösterildiği için doğrudur. Halk bilim değerlemelerinde “kaynak kişi” yaşamsal önem taşır. Türkülerin ikinci aşaması YAYILIŞTIR. Uzun bir süreçtir bu: Türkü; yakandan başlayarakEv ev, köy köy, oba oba… yayılır. Çalına çalına, söylene söylene olgunlaşır, yer yer değişikliğe uğrar,sözde de ezgide de kopmalar olur. Böylece türkünün VARYANTLARI oluşur. Bu aşama kimi zaman onlarca yılı,yüzyılları kapsar.Ağasar’ın Balı türkümüz de bu ikinci aşamada doğallıkla değişikliklere uğramıştır.Benim yaşımdakiler iyi bilir: 1960’lı yıllarda bu türkü, “OĞUL MEMEDİM OĞUL” kavuştağıyla söylenirdi. Türkülerin üçüncü aşaması DERLENİŞTİR. Bu aşamada halkbilimci, halk müziği sanatçısı, derlemeci ya da konu ile ilgili donamımı olan halk kültürüne gönül düşürmüş biri KAYNAK KİŞİDEN türküyü derleyerek belgeliğe kazandırır. Belgeliklere girmiş türkülerin tümü bu aşamalardan geçmiştir. TÜRKÜLERİN ÜYKÜSÜ, yakılış-yayılış-derleniş aşamalarını kapsar. ASİYE ile NAZİF’İN öyküsü, “bu türkünün yakılış” öyküsüdür. İki yazımda da bu türkümüzün yakılış öyküsünden söz etmedim. Çünkü Uğur Bilgi bu öyküyü yayımlamıştı sitesinde. Benim yazdıklarım;yayılış, daha çok da derleniş öyküsüyle ilgili yorumlardır. Dokunaklı,etkileyici; sözü ile ezgisiyle ölümsüz bir halk sanatı örneği Ağasar’ın Balını türküsünün şiiri(sözleri) yanımda. Sözlerdeki en çarpıcı yan kavuştaktaki, “OL NAZİM’İM OL”dur. Nazim diye bir ad yok Türkçede. Nazim sözcüğü; dilbilim kuralları, türkü sözündeki Hece ölçüsü gereği NAZMİ’nin ses olayına uğramışı. Çünkü hece ölçüsü gereği türkülerde, halk ozanlarının şiirlerinde gerektiğinde(düşme-türeme) ses olayları olmaktadır. Örneğin hece ölçüsü gereği Aşık Veysel’de “Güzelliğin on para etmez” sözü, “Güzelliğin on par’etmez” olmuştur. Karacaoğlan’ın tüm şiirlerinde; Karacaoğlan’ın adı “karac’oğlan” olmuştur. Bu nitelikte binlerce örnek vardır halk şiirimizde. Bunlar Yüzyıllardır dil,şiir kuralları içinde gerçekleşir. Asiye’nin boşandığı eşi NAZİF’in dil,hece ölçüsü gereği NAZIM dönüşmesi olası değildir. Çünkü iki sözcükte iki hece hecelidir. Türküde Nazif sözcüğünün kullanılması hece ölçüsünü aksatmaz. Türkünün derleme aşamasında değişikliğe uğratıldığı açık. Elimizdeki türkü sözü,dilimizin kuralları,şiir ölçü uygulayımları kanıtlıyor bunu… Gelelim daha önemlisine: Her türkü yöresinin ağzıyla söylenir. Kırşehir türküsü Kırşehir ağzıyla, Erzurum türküsü Erzurum ağzıyla, Kerkük türküsü Kerkük ağzıyla, Giresun türküsüGiresun ağzıyla, Trabzon türküsü Trabzon ağzıyla söylenir. Bundan ötesi gülünçlüktür,bilgisizliktir, türküye, halka saygısızlıktır; art niyettir. Son yıllarda özellikle bölgemizdeki kimi sözüm ona türkücülerde sorumsuzluk örneği salgın Hastalık durumuna dönüştü. Türkülerimizin şiirleri(sözleri) değiştirilerek “yeni türkü yazdım” kasılmalarıyla türkülerimiz bozulmakta, yağmalanmaktadır; halkımızın yarattığı bu çok değerli ulusal kültür ürünlerinden, bu ürünlerin sırtından para kazılmaktadır. Böyle aymazlığın içinde olanlar bir de “korsana karşı” savaşım veriyorlar. Gel de gülme… Bu tür, türkü vurguncularını, kültür yozlaştırıcılarını etkinliklere çağırmasak,bunların Kasetlerini almasak; bir ölçüde onlara karşı kültürümüzü savunmuş olacağız. Gerçekten sanat yeteneği,bilgisi,gücü olan özgün beste yapan, Halkımızın değerlerini, insanımızın kültür birikimini, sanat inceliğini yozlaştırarak kendi kendini sanatçı ilan etmek te ne oluyor?... Bu sıralar, hem de televizyonlarda ÇAVUŞLU DİYE DİYE türkümüz sözleri değiştirilerek “yeni bir türkü olarak “ söylenmeye başlandı.biz uyudukça birileri köşeyi dönüyor… Yurdumuzu sevmek,Görele’yi Giresun’u sevmek; değerlerimizi korumakla ölçülür. Davranışlarımızda, işimizde değer yargılarımızda doğruluktan, işe-emeğe saygıdan ödün vermemeliyiz. Not: Bu sitede, BİLGİ bölümündeki KEMENÇE başlıklı yazı benim yıllar önce çeşitli yayın organlarında yayımlanan KMENENÇEMİN ÜSTÜNE adlı makalemden kısaltılarak aktarılmış.Ben yazının kaynağı değil yazarıyım. Sayın Ali Bilir’in köşesinde yayımladığı GÖRELE HAVALARI başlıklı yazı da benim GÖRELE TÜRKÜLERİ başlıklı daha önce yayımlanmış bir makalemden aktarmadır. Sayın Ali Bilir benim yazı emeğimi “Ali Bilir” adına okuyucularına sunmuş. Sayın Bilir’den köşesinde yaptığı dalgınlığı düzelterek okuyucusuna bilgi vermesini rica ediyorum.
Kaynaklar: 1.Ağasar’ın Balını, nota fotokopisi 2.Nazmi Özdemir’le konuşma, 1990. 3.Cahit Öztelli,Halk Türküleri,Özgün yay. İst.1973. 4.Onur Akdoğdu,Türk Halk Müziği,Selen Yay.İzm.1999. 5. Pertev Naili Boratav, Türk Halk Edebiyatı, Gerçek Yay.İst.1973. Aktaran:Hayrettin Günay

Kültürümden Uzak Dur ©Dicas Blogger.

TOPO